Slovenya Cumhurbaşkanı Danilo Turk, bir çok konudaki değerlendirmelerini TRT aracılığıyla iletti
Güneydoğu Avrupa Ülkeleri işbirliği sürecine 12. Üye olarak katılan Slovenya Cumhurbaşkanı Danilo Turk, Türkiye’nin Balkan politikasından Kıbrıs sorununun çözümüne, Bosna-Hersek’teki gelişmelerden Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecine kadar bir çok konuda TRT’nin sorularını yanıtladı.
Güneydoğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği ve NATO’ya üye olmadan önce hem kendi içlerinde ve hem de komşularıyla olan sorunlarını çözmeleri gerekiyor. İşte, görüşmede Slovenya Cumhurbaşkanına yöneltilen sorular ve aldığımız yanıtlar.
Güneydoğu Avrupa ülkeleri zirvesine katılmak üzere ğstanbul’dasınız, bu zirveden beklentileriniz nelerdir? Bütün Güneydoğu Avrupa ülkeleri bir değişim içindeler, bazı devletlerin sorunlarını halledip Avrupa Birliği’ne katılmaları yönünde büyük beklentiler var. Vize serbestisi gibi acilen çözülmesi gereken konular var, siyasi bazı sorunlar da var. Kosova burada en öne çıkan sorunlardan biri. Bu zirvenin temel amacı Kosova değil, ama ülkenin zirve üzerindeki etkisi bir hayli fazla. Güneydoğu Avrupa, halen diplomasinin sonuna kadar işletilmesine ihtiyaç duyulan bir bölgedir. Bu açıdan Türkiye’nin bölgede üsteleneceği rolden memnuniyet duyuyoruz. Bazı Güneydoğu Avrupa ülkelerinin kendilerini Avrupa Birliği ve NATO’ya entegre edebilme şansını nasıl görüyorsunuz? Çünkü Doğu Avrupa’nın diğer yanında, isim verecek olursak Rusya, bu konuda bazı tepkiler veriyor, genele bakıldığında Kosova ile birlikte bu sorunlar nasıl çözülecek?
Aslında bu soruya tek bir yanıt verebilmek zor. çünkü her ülkenin kendine özgü sorunları var. Slovenya, 2004 yılında Avrupa Birliği ve NATO üyesi oldu. Biz her iki örgütte de kendimizi güvende, doğru siyasi ve ekonomik bir ortamda hissediyoruz. Fakat bazı ülkeler için durum farklı. Mesela Bulgaristan ve Romanya daha farklı ve ciddi kalkınma problemleri yaşıyor. O yüzden tüm sisteme entegrasyonları uzun bir süre alabilir. Bu iki ülke her ne kadar AB ve NATO üyesi olsalar da, ikisinin de yapması gereken ciddi ev ödevleri var. Diğer yandan Bosna-Hersek NATO eylem planını imzaladı. Ama bu durumda ülkeyi istikrarlı bir yapıya kavuşturmak için daha çok çalışma yapılmalı, Bosna-Hersek, anayasal değişiklikleri bir an önce hayata geçirmeli. Bu konuda dış aktörlere de önemli roller düşecektir, Bosna-Hersek için entegrasyon uzun sürebilir.
Bosna-Hersek hassas bir siyasi süreçten geçiyor, seçimlerden sonra AB ve NATO ile entegrasyonu daha net bir şekil alacaktır…
Sizce Bosna-Hersek istikrarsız bir ülke mi? Barış süreci gerçekten kırılgan mı ve şiddet tehlikesi var mı?
Hayır, bence böyle bir tehlike yok, en azından kısa vadede. Ülke siyaseten hassas bir dönemden geçiyor, farklı görüşler ve siyasi eğilimler var. Fakat sene sonuna doğru yapılacak seçimlerle her şey netlik kazanacak ve Bosna-Hersek’in yeni koşullar ve önlemler altında Avrupa Birliği’ne ne kadar hızlı yaklaşabileceğini göreceğiz.
Siz, Bosna’daki Sırp Cumhuriyeti’nin ülkeden ayrılması gibi bir tehlike görüyor musunuz?
Daha Önce bu referenduma gitme tehdidinde bulunmuştu, bu konuda neler söylersiniz?
Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir tehdit yok. Referandum tartışması siyasi bir taktikti. Bence Sırp Cumhuriyeti’nin geleceği Bosna-Hersek’e bağlı kalmasıyla daha da güvence altında olacaktır. Aynı zamanda hem Sırbistan, hem de Hırvatistan samimi bir şekilde Bosna-Hersek’in siyasi ve toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Siz Balkanlarda istikrar olması için bir çok ülkenin kendi ve komşularıyla olan sorunlarını çözmesi gerektiğini söylediniz. Ancak siz de Hırvatistan’la uzun süredir sınır sorunu yaşıyorsunuz ve bunu uluslararası hakem kuruluna devrettiniz ve referanduma gittiniz. Sonuç olarak halkın yüzde 51’nin de onayını aldınız. Tüm bunlardan önce siz de Hırvatistan’ın Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde bazı engeller ortaya koyuyordunuz, son durum nedir?
Kısmen evet. İşin büyük kısmı çözüldü gibi. Aslında bu da bir çoklarının yaşadığı gibi bir sınır sorunuydu, daha önce ikili bir anlaşmamız vardı, ancak maalesef Hırvatistan parlamentosu anlaşmayı onaylayamadı. Bir kaç yıllık müzakerelerin ardından biz de uluslararası hakem kuruluna gitmeye karar verdik, ki bence bu kurul diğer sorunların çözümü için de emsal teşkil edebilir. Referandum sonunda elde ettiğimiz sonuç bizi çok memnun etti. çünkü halkın desteği her şeyden önemli. İleriki dönem için çok büyük sorunlar yaşamadan bu sorunu çözeceğimize inanıyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine desteğimiz tam. Ancak Türkiye’deki siyasi irade Avrupa’nın genelinde maalesef yok… Slovenya’nın Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğini desteklediğini biliyoruz. Bunu defaeten dile getirdiniz. Balkanlarda istikrar için bazı ülkelerin ev ödevlerini yapmaları gerektiğini söylerken sizce Türkiye’ye düşen ödevler nelerdir?
Türkiye şimdiye kadar bir çok iş bağardı, zaten biz de bu yüzden tam üyeliği destekliyoruz. Türkiye; yasalarını değiğtirme, ekonomisini Birliğe uydurma konusunda gelişme sağladı ve hiç kimse Türkiye’nin bu konuda iradesiz davrandığını iddia edemez. Belki bazıları insan hakları konusu ve belli düzenlemeler için eleğtiriler getiriyor olabilir. Ama eğer uzun vadede daha geniş bir çerçeveden bakılabilirse, Türkiye son 20 yılda inanılmaz bir yol aldı ve sorunları ağmada başarı gösterdi. Ancak, sorun orada değil. Sorun Türkiye’nin kriterleri yerine getirme becerisi ve iradesiyle ilgili değil, sorun Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi birliğe entegre etme konusunda kendi içinde ortak bir iradeye sahip olamamasıdır. Biz bunu ciddi bir sorun olarak görüyoruz. Bizce AB, artık daha geniş ve stratejik bir bakış açısı geliştirmeli ve Türkiye’nin hem stratejik hem de ekonomik anlamda çok değerli olduğunu anlamalı. Kriterleri yerine getirme konusunda ise Türkiye’nin başarılı olacağına inanıyorum. Hırvatistan ile yağadığınız sorunu KKTC ve Güney Kıbrıs ile yaşanan sorunla karşılaştırdığınızda, nasıl farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Aslında bu, yapılması zor bir karşılaştırma. Slovenya ve Hırvatistan arasında sınırın nerede olmasına dair anlaşmazlık vardı. Bizim sorunumuz görece daha kolaydı. Kıbrıs çok daha ciddi bir sorun çünkü. Bu, adada yaşayan iki halkın statülerin belirlenmesi ile ilgili ve siyasi geçmiği de çok eskilere dayanıyor. Kıbrıs’ın AB üyesi olması maalesef sorunu daha da zorlaştırıyor. Kıbrıs, Avrupa Birliği üyeliğinden kaynaklanan avantajları adanın çıkarına kullanmıyor. İşte, sadece bu yüzden bile, Kıbrıs, sorunların en karmaşık olanı. Geçmişteki deneyimlerimizle Kıbrıs’taki sorunun çözümünün ne kadar güç olduğunu hep beraber gördük. Eğer bana çözüm nedir diye sorarsanız, cevabım çok açık. Orada devrede olan kuruluş Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler’in rolü hem kuzey ve Güney Kıbrıs, hem Türkiye hem de Yunanistan tarafından çok ciddiye alınıyor. Belki artık iki ana ülke, Türkiye ve Yunanistan’ın çözüme yönelik daha aktif politikalar izleme zamanı gelmiştir. Umarım yakın gelecekte BM’nin hazırladığı plan çerçevesinde tarafları çözüme teşvik edebilirler. Kıbrıs, bölgedeki en çetrefilli sorunlardan biridir ve sorunun çözümünde tek anahtar Birleşmiş milletlerdir.
Kıbrıs konusunun çözümünde Birleşmiş Milletler’in etkin bir şekilde devrede olduğunu düşünüyor musunuz? Çünkü biz daha çok Avrupa Birliği yetkililerinin yaptığı açıklamaları duyuyoruz.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’nin bağlıklarını engellediğini biliyorsunuz, sizce adada Birleşmiş milletler mi daha çok devrede, Avrupa Birliği mi?
Birleşmiş Milletler, sorunun çözümündeki tek anahtar. Bu. hep böyleydi. Tabii ki, Avrupa Birliği, sorunu tartığabilir, çözüme ilişkin bazı değerlendirmeler yapabilir, ama sonuç olarak sorun BM nezdinde çözülmelidir, bundan başka bir seçenek yok. Avrupa Birliği, kendi başına, belli dönem başkanlıklarında bazı denemeler yaptı, ama Kıbrıs’a Birleşmiş Milletler’den daha yakın olmasının, sorunu çözmede kendine çok yararlı olamayacağını anladı. Bunun güçle alakası yok. Evet, Avrupa Birliği belki Birleşmiş Milletler’den daha güçlü, ama burada Önemli olan çözüm için öngörülen aracın doğası. Birleşmiş Milletler’den daha değerli bir araç yok adada. Sizce Avrupa Birliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni Avrupa Birliği’ne alarak bir hata mı yaptı?
Yanıt: Bu, çok iyi bir soru. Ama adadaki, tarihi bir sorun. Şimdi bazı gerçekler var ve biz artık bu gerçeklerle hareket etmek zorundayız.
Türkiye’nin Balkan politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak Türkiye’nin dış politikası çok heyecan verici, çok enteresan boyutları olan bir politika. Türkiye, sadece Balkanlarla ilgilenmiyor, Orta Doğu, İran, Orta Asya ve Rusya ile de sıkı ilişkiler yürütüyor. Bence Türkiye, son bir kaç yılda kendi jeopolitik konumunu çok iyi kullanmaya başladı, çünkü stratejik olarak çok önemli bir bölgede, önemli tarihi ve siyasi bağlara sahip. Bu nedenle Türkiye’nin Balkan politikasını çok yapıcı ve olumlu buluyorum. Türkiye’nin, Özellikle Sırbistan, Bosna-Hersek ve Kosova açısından daha yapacağı çok iş var. Bosna ilerledikçe Türkiye siyasi süreçte Saraybosna’nın daha çok istikrara kavuşması için anahtar rol oynayacaktır. Bu artık Avrupa Birliği tarafından da algılanmaya ve anlaşılmaya başlandı. Eskiden bir takım önyargılar vardı, ama artık çoğu yok oldu. Türkiye gelecekte Balkanlarda çok daha Önemli bir aktör olacak ve şunu belirtmeliyim, Türkiye’nin Balkan politikasını Türk yetkililerle konuşmaktan zevk alıyorum